15 Nisan 2015 Çarşamba
İLK MEKTUP :)
Merhaba sevgili okurlarım;
Okurlarım, okur, hangi işle meşgulsünüz, okurum, çok hoş değil mi? Hayal edin, odanıza bir kitaplık koyuluyor ve senin işin bu kitapları okumaktır deniyor. Sağlık sigortası+yemek imkanları da sağlanıyor. Kim bilir dünya ne kadar güzel olurdu o zaman :D
Neyse hayallerimizi şimdilik, her sabah evden çıkarken yaptığımız gibi, masanın üst çekmecesine koyalım. Gece olunca yerinden çıkarır, keyfimizce yaşarız düşlerimizde. Kimimiz cesurca başrolü oynar(aman ne cesaret!) kimimizse orada bile tereddütlerini bir kenara bırakamaz ve figüranlıkla yetinir. Yine de her birimiz istediğimiz yere gider, istediğimiz eylemde bulunur, istediğimiz insanlarla istediğimiz muhabbeti yaparız.
İnanır mısınız bilmem ama geçen gece düşler sokağında fütursuzca gezerken Kafka'yla karşılaştık. Milena'ya değil bana aşıkmış. Ah! Sevgilim, yine de aslında sevdiğim sadece sen değilsin, daha fazlası; senin aracılığınla bana hediye edilen varlığım demesin mi. Ona onun sözleriyle yanıt verdim: başımı ellerinizin arasına alıp gözlerime bakmanızı istiyorum ta ki kendinizi benim gözlerimde görüp tanıyıncaya dek. Kafka şok, Kafka iptal. Bu sözü benden beklemiyor tabii. Kalbinden geçen sözler benim ağzımdan dökülünce bir an için inanıyor... Yazdığı hikayelerde başarısız olan, hikayenin sonunda öldürdüğü kahramanları düşünüyor. En azından mahkemede yargılanan Josef K yaşamalı diye bağırıyor. Bunun tek yolu Josef K'nın suçsuzluğunu kanıtlamakmış. Bu yüzden de şahit olarak mahkemeye çıkmalısın diyor bana. Anlam veremiyorum. Hakime ne demem gerektiğini soruyorum. Josef K'nın gözlerinin içine bakmamın yeterli olacağını söyleyip uzaklaşıyor. Biraz sonra kendimi bir mahkeme salonunda buluyorum. Telaş içinde Josef K'yı aramaya başlıyorum. Kim olduğunu, nasıl biri olduğunu bilmeden etrafa göz gezdirirken davacı tarafı görüyorum. Sırasıyla babam, tüm gösterişiyle burjuvazi takımı, birkaç arkadaşım ve fazla sayıda kadın. Öfke ve kinleri gözlerinden okunuyor. Gözler..Kafka'nın söyledikleri geliyor aklıma. Sırası gelen ayağa kalkıp hakime Josef K hakkındaki şikayetlerini belirtiyor. Nasıl bu kadar zalim olabiliyorlar diye geçiriyorum aklımdan. Ayağa kalkıp karşı çıkmak istiyorum, haksızlık ettiklerini anlatmak istiyorum. Zalimliklerinin arkasında yatan zayıflığı göstermek istiyorum onlara ama bir güç tüm bedenime hakim olmuş, yerimden kıpırdayamıyorum. Bağırarak sesimi duyurmak istiyorum ama zihnimden geçen cümleler dilimden dökülmüyor. Bedenim bana başkaldırmış adeta! Çaresizce davacıların yalanlarını dinliyorum. Kulaklarım, keşke onlar da bana ihanet edip görevlerini yerine getirmeselerdi. Mahkeme salonunda küçük bedeniyle büyüklere savaş veren bir ben miydim? Sahi Josef K nerede, neden savunmuyor kendini. Yoksa o da mı suçlu olduğunu düşünüyor. Hayır, suçlu değil. Ben şahitim hakim bey, davalı anlatıldığı gibi suçlu değildir diyen gözlerle bakıyorum hakime. Belki anlar umuduyla. Josef K'yı bulmam lazım, masum olduğuna inanıyorum dercesine bakmam lazım gözlerinin içine. Çektiği acılardan kurtarmam lazım...
Oda arkadaşımın telefonunun çalmasıyla irkilerek kendime geldim. Ah güzel arkadaşım, niye hep zamansız çalar ki şu telefonun. Gitti, Kafka gitti. Josef K'yı da bulup kurtaramadım. Kafka öldürecek onu, hem de senin yüzünden Kübra. Ne kadar dehşet verici bir ölüme neden olduğunun farkında mısın diye bağırmak istedim. Sustum, söylediklerimden hiçbir şey anlamayacaktı ne de olsa. Ya da ben anlatmayı denemekten çekiniyordum. Bu iki neden de beni aynı sonuca götürüyordu: anlaşılmıyordum. Ve bir de Josef K davası var, Kafka'dan emanet.
Sevgili okurlarım, daha doğru bir tabirle henüz var olmamış okurlarım; yazdıklarım size anlamsız, boş, hastalıklı satırlar gibi gelebilir. Ancak bilmelisiniz ki bilgi doğru ellerde değerlenir. Yazdıklarımda kendinizden bir parça bulmanız dileklerimle.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)